E-Doll

Serkan Adın

23 Ekim - 15 Kasım 2008
Mütebessim Mağdurlar
 
Serkan Adın'ın 'e-dolls' adıyla bir araya taşıdığı foto-grafik temelli yeni dönem akrilik işleri, sanatçının önceki birkaç yıllık üretimiyle tutarlı, eleştirel ve gözleyici bir arayışın son ipuçlarını ortaya koyuyor.
 
Adın, yapıtlarını birer 'meta' olarak görmekten ve eleştirisini de bunun üzerine bina etmekten sakınmayan, işlerini fiziksel olarak da konularının içinden geçirerek onları kavramda ve biçimde üst üste yeniden kompoze edip şeffaflaştırma eğiliminde olduğunu gördüğümüz genç bir ressam.
 
Sanatçının bu ataerkil - erkekegemen işlerinde, bir fenomen olarak kadını - karşı cinsi sanatta nasıl yaşadığımız, sunduğumuz ve bilgi haline getirdiğimizle ilgili yeni görsel tecrübeler bir araya getirilmişler.
 
Genç kadınların erotik bedenleri, ressam Adın'ın dijital kültürün tabiriyle söyleyecek olursak yeni 'görsel kodlarla' yeniden ve yeniden ve yeniden şifrelediği, gizledikçe tahrik etkisini pekiştirdiği yeni değişik pozisyonları karşımıza çıkarıyor.
 
Videoklip estetiği, insan tahayyülünü coşturucu yarı açık görüntüleme politikası, popüler kültürden ödünç alınan 'lolita' stereotip hafızası, bakılan ve görülen şeyle - sanat eseriyle baş başa olunduğunda yaşanılan şu ilahi mahrem duyuşun baştan çıkarıcılığının özgün teması, hep sanatçının ilgi alanları arasında.
 
Batıcıl tarifle 'beyaz-kafkasyalı' bu genç kadınların imgeleri, sanat tarihinde oluşturulup, işlenip pazarlanan bir 'masum' hayalin nasıl, hangi koşullarda görülebileceği, görülse bile bunu (diyelim ki galeri gibi yarı kamusal bir alan ya da koleksiyon sahibinin deposu veya ilgili yapıtı astığı salonu, yatak odası vb) gibi noktalarda nasıl tüketeceğimiz ve anlayacağımızla ilgili önemli çelişkileri tekrar, ironik bir gözle karşımıza getiriyor.
 
Yani Serkan Adın, yapıtlarında sanat eserinin cinsiyeti ve mahremiyetini eleştirmeye girişiyor; yoksa ele aldığı kadın imgeleri, bir metafor, ya da şekere bulanmış ilaçtan öteye gitmiyor.
 
Sanatçının son yapıtları ayrıca, özellikle 'baby boom' neslinin temellerini attığı, özellikle reklam sektöründe kendisine yer bulan grafik lezzetli, nostaljik ve erotik kadın imgeleriyle de yüklüler. Tavşan kızlar, hizmetçiler, mini etekler, kimbilir belki de sekreterler gibi, daha çok cinsel içerikli basılı ve görsel yayınlarda karşımıza çıkan bu - tekrar diyelim, erkekegemen - suretler, aynı zamanda 'güncel' olanın, 'popüler' olanın da uçuculuğuna, basitliğine yönelik bir kinayeden ibaretler.
 
Serkan Adın, yapıtlarında duyuş, dokunuş ve sterilizasyona da, mevcut erotik meta endüstrisinden hareketle yine derin bir tenkitle yaklaşan, hani neredeyse işleri vesilesiyle 'izleyicilerine' ürkütücü bir temizlik yayan, eserleri üzerinden insanın gözlerinde antiseptik endişeler duyumsatan bir sanatçı.
 
Yapıtlarındaki temizlikte, izlediği Dünyaya dair, teşhisi güç, garip bir 'hastalık' duygusu seziliyor.
 
Bu tıpkı, en kirli şeyleri yapmayı göze alan bir insanın, dışarıda ne kadar temiz olmaya gayret etmeye çalışmasını andırır bir duyuş yaratıyor.
 
Serkan Adın'ın yapıtlarının baştan çıkarıcılıkları, suretlerinin farkındalığından ve bu suretleri yaşıyor, paylaşıyor oluşumuzdan gelen anonimliğin suç ortaklığından ileri geliyor.
 
Adın, eserlerinin baştan çıkarıcılık stratejisini, her biri yapay olduğu ama aynı zamanda da bu yapaylık 'otantik' olduğu için, yapıtların yan yana gelerek oluşturdukları samimi ittifak üzerinden kurguluyor.
 
Fransız düşünür Jean Baudrillard, 'baştan çıkarma üzerine' kaleme aldığı aynı adlı eserinde, meydan okuma ve baştan çıkarma ilişkisini yazarken şunları vurguluyor:
 
"Meydan okuma ve baştan çıkarma birbirine son derece yakındır. Bununla birlikte ikisinin arasında belli bir farklılık vardır. Meydan okuma, 'öteki'ni, sizin kuvvetli olduğunuz alana çekmeye dayanır. Ötekinin de kuvvetli olduğu bu alanda sınırsız bir yarışa girilir. Buna karşılık, baştan çıkarmanın stratejisi ise, ötekini, sizin zayıf olduğunuz alana çekmektir, öteki de bu alanda zayıf olacaktır. İşte burada söz konusu olan, hem hesaplanmış, hem de hesaplanmayacak bir zayıflıktır. Yakalanması için, ötekine meydan okunur..."
 
Serkan Adın'ın tahrik gücü yüksek yapıtları, izleyiciye ve tahayyülüne meydan okumakla kalmıyor, kendi kendilerinin varlıklarının da varoluşçu sızısını sizinle aynı anda kendilerine en steril halleriyle enjekte edip, gözlerinizden kaçmayı başarıyor.
 
Bu yapıtlar, kendilerine bakılıp bakılmayacağı tarafınızdan sorgulandığı sürece, sizi yakalayacak, ama bakıldığı oranda da sizi suçüstü yakalayan garip bir iktidarın tadını çıkarıyor.
 
İzleyen ve izlenen arasındaki hırçın ve sessiz anlaşma, tam da bu keskin, nazik yarıktan sızarak, ışıkla yazılıyor.
 
Sergiden ayrılırken insan, izlediği mütebessim mağdurlardan biri olup olmadığını düşünmeksizin edemiyor.
 
* İkinci Dünya Savaşı ertesi ABD toplumunda yaşanan cinsellik ve bohemlik yükselişiyle gelen yeni genç nüfus
 
Evrim Altuğ
İsimsiz

tuval üzerine akrilik, 100 x 60 cm, 2008

İsimsiz

tuval üzerine akrilik, 100 x 60 cm, 2008

İsimsiz

tuval üzerine akrilik, 100 x 60 cm, 2008

İsimsiz

tuval üzerine akrilik, 100 x 60 cm, 2008

İsimsiz

tuval üzerine akrilik, 100 x 60 cm, 2008

İsimsiz

tuval üzerine akrilik, 100 x 60 cm, 2008

İsimsiz

tuval üzerine akrilik, 100 x 60 cm, 2008

İsimsiz

çap / diameter 150 cm, 2008

İsimsiz

tuval üzerine akrilik, 125 x 195 cm, 2008

İsimsiz

tuval üzerine akrilik, 125 x 185 cm, 2008

İsimsiz

tuval üzerine akrilik, 125 x 195 cm, 2008

İsimsiz

tuval üzerine akrilik, 125 x 195 cm, 2008

İsimsiz

tuval üzerine akrilik, 125 x 195 cm, 2008

İsimsiz

tuval üzerine akrilik, 125 x 195 cm, 2008

İsimsiz

tuval üzerine akrilik, 125 x 195 cm, 2008

İsimsiz

tuval üzerine akrilik, 125 x 255 cm, 2008

İsimsiz

tuval üzerine akrilik, çap / diameter 150, 2008

İsimsiz

Tuval üzerine akrilik, 125 x 195 cm, 2008