Bu sergideki resimler, bağlandıkları temalar içinden bakılacak olursa, bir çeşit 'kişisel tarih' üzerine otururlar. Bu süreç, belli bir yaşantının görsel anlatımından çok, varlıklarını içten içe sürdüren anlamların yaşanan (an)a yayılmasından ibarettir.
Söz konusu olan, doğaya egemen olma edimi içinde yaratılmış bir 'yaşam alanı'dır. Bu sürecin fantastik bir altyapısı vardır: her şey kurulmakta olan geleceğin parçasıdır. Makinaların durmadan çalışması ve yabanıl olana müdahaleler, büyük anlam yayılmasının devamıdır. Tanıklık ve duyarlılık halleri ise imkansızlaşmış gibidir. Buradaki resimler bu imkansızlığın üzerine gider.
Çok uzak olmayan bir zamanda doğal olanın görkemli varlığı bize kasvetli göründü. Orada bir yerde durmasına ve sabit olmasına rağmen üstümüze geldi. Karşısına planlamanın ve düzenlemenin kasvetini koyduk ve mücadele başladı. Şimdi her şey sonlanmış gibi görünse de çatışma sürüyor.
Resimlerin yaşayan ya da geçerliliğini sürdüren bir zaman duygusunun peşinde olduğu söylenebilir. Belleğin mekan algılarını eşzamanlı konumlandırılarak bir enerji biçiminde kendini işe dahil etmesi ilginçtir.
Belki de burada bellek kaybının mekan algısını dönüştürmesine paralel bir sıkıntı, alt edilmek isteniyor. Bu bakımdan da bu resimlerin oluşum sürecinin bellekte oluşmuş boşlukların dolmasından ibaret olan duygusal bir tabanı vardır.
Geleceği kurgulayan bir 'geçmiş'e odaklanmak belki de tanıklık edilmiş bir sürecin betimlenmesinden çok bugünün, şimdiki yaşamın ve giderek de hayatın bir bütün halinde sorgulanmasıdır. Kaldı ki, tarihsel olanın her zaman trajik bir boyutu vardır, ancak bireysel tarih söz konusu olunca bütün kayıtlı bilgiler ters-yüz olabilir.
Orman ne kadar uzarsa trenler ve yollar o kadar uzama-lı-mı-dır?