Sanal Cennet
Pentür geleneğine dayalı resimsel manzara imgesinin çağdaş sanattaki varoluş ve algılanışı, mevcut uygarlığın ve teknolojinin koşullarıyla yepyeni bir boyut kazanmaktadır. "Sanal Cennet" isimli sergide yer alacak yapıtlar, bu değişimin habercileri olarak ele alınan romantik manzara geleneğinin çağdaş yansımalarıdır.
Gündelik ve monoton kent yaşamında, bazı manzaralara o kadar sık rastlanıyor ki, bir süre sonra bu imgelere ister istemez bazı subjektif anlamlar yüklemeye başlıyoruz. Sergideki resimlerin temel çıkış noktası, ampirik ve sanal imgelerin üzerine yüklenmiş bu subjektif anlamlarda mevcut görselliği ortaya çıkarmaya yönelik kişisel bir girişim olarak görülebilir. Ancak aynı zamanda bu çıkış noktasını destekleyici alternatif görsellikler sunmayı da amaçlamaktadır. Bu çapraz değinmenin ilk etapta şaşırtıcı görünse de, sonrasında pitoresk kuralları sorguladığı ve hatta onları felsefi bir platforma taşındığı da farkedilecektir. Bu noktadan hareketle, uygulama teknikleri açısından böylesine gelenekselci bir tavrın kavramsal boyuta 'en uygun şekilde' taşınmış olduğu görülmektedir.
Yani en basit halleriyle bu resimler - pencereden görünenler, batı bilincinin rutin yolculukları sırasında hafızasında kalan silik imgeler, bir bilgisayar ekranı- aslında sadece günümüzün sıkça rastlanan imgelerinden ibaret olsalar da gerçekte, insan ruhunun sorunsallarını açılımlamaya yönelik bir çabanın detaylandırılması...
Bu noktada sorulması gereken soru şudur:
Elbetteki içinde yaşadığımız kentin ve doğanın bir parçasıyız, ama acaba neresinde yer alıyoruz?
Günümüz insanı kaçınılmaz şekilde içinde yaşadığı ve teknolojinin dayatmasıyla gitgide syradanlaşan kentinin bir parçası, hatta türevi olmakta... Oysa gerçekte doğanın sonsuz gücü ile insan ruhunun bilinmez derinlikleri arasında sıkı bir bağ vardır. önümüzde duran gündelik imgelerin ardındaki sırlarla dolu dünyaya ulaşma dürtüsünü kamçılayan şey, aslında çağdaş kent yaşamına duyulan insani tepkiden ibarettir. İşte bu resimler, olağan yaşantımızdaki bireysel imge edinimlerinin metafizik boyutlarını ortaya çıkarmaya yönelik, pentür geleneğine dayalı görsel bir araştırmanın sonuçları...
Descartes şu ünlü benzetmesiyle mistik doğa imgelemine ışık tutmaktadır; felsefeyi bir ağaca benzetir. Ağacyn gövdesi fizik bilimini, diğer tüm dallary ise bilimin ayrı birer dalını yansıtır. Bunlar bizim duyularımızla algılayabildiğimiz kısımlar... Bir de ağacın görülmeyen kısmına dikkati çeker Descartes. Ona göre ağacın gözümüzle göremediğimiz, yerin altındaki kök kısymları metafiziği simgeler. Duyularımızın dışında gelişen, algılanamaz bir varlıktan söz etmektedir. Bu teori hem çelişkili hem de armonik bir yapıya sahip olmakla beraber sanattaki doğa temsilinin dinsel boyutunu ortaya koyma açısından yerinde bir argüman olarak görülebilir. Yani doğanın yorumlanmasında karşımızda duran figüratif imgelemi Descartes'in teorisinin görsel boyutu olarak da düşünebiliriz.
"Sanal Cennet", Windows işlemcisinde görülen "Bliss¹" olarak adlandırılan 'duvarkağıdı'nın Türkçe tercümesi; aynı zamanda bu serginin çıkış noktası ve metafizik düzlemde saklı duran cennetin sanal yansımasıdır.
19/09/2007 Emre TANDIRLI