Galeri x-ist, genç sanatçı Ansen Atilla'nın ilk kişisel sergisine ev sahipliği yapıyor. Türk çağdaş sanatında 'en'leri keşfetmeyi amaçlayan x-ist'in bu üçüncü sergisinde Ansen Atilla'nın yapıtlarını 2 Aralık - 29 Aralık tarihleri arasında izleyebilirsiniz. Organik ve inorganik formların dijital aygıtlar aracılığı ile şeffaflaştırılıp dış dünyadan sıyırarak beyaz uzay içerisinde yeniden yapılanmasıyla "ruh ve bedenin terk edilişi" dolaylı bir paralellik kurmakta ve soyut figüratif anlayışın hareket noktalarından birinin de altını çizmektedir.
***
Şeffaf alanlar katmanlaşarak uzayda yer yer eriyip, bazende birbirlerini asimile ederek benzeşip bütünleşerek yeni parçalarına büründükleri beyaz dünyalarında bedenleşirler. Yeniden yapılanan formlar halen dünyevi konumlarının getirdiği madde özelliklerini yanlarında taşırlar (ölünün eşyaları ile gömülmesi ve geçeceği diğer yaşamında rahat edebilmesi, kimlik özelliklerini oraya da taşıması). Detaydaki formlar görsel ayrım içerisinde doku özelliklerini kısmen muhafaza ederler (inançlarda, ölü bedenin mumyalaştırılması). Örneğin: Kumaş, yegane parça olarak karşımıza çıkar, bu gelgit durumu arasında yer yer forma hizmet eder ve katmanlar arasında öznel bir kimlik de kazanır.
Yaşam orada farklı kuralları ve fiziği içerisinde yaşanır. Daha düşsel bir şekilde: yer, zaman ve mekan karmaşasında yada boşluğunda yaşam bulur. Anlatılan bu üçlü durum içerisinde kurgulanan hikaye, yer yer ironik (İlahi Komedya gibi) hatta dramatik bir hal alır. Gerçeğin gerçekliğine inat yaşanmışlıkları, arzuları, sanki düş halinin getirdiği semboller ve anlamların üzerine bastıra bastıra bilinç altında yatanı didikler durur. Uyku ve yarı yaşam hallerinde, yani nörolojik işleyişin durgunluğunda beynin istemi dışında görüntüye ve rüyaya müdahalesinin zorluğu (formlarda plastik ve geri dönüşümü olmayan petrol atıklarının kullanılması) bir başka deyişle dirençli bazı formlara doğanın müdahalede zorlanması ile parallellik taşır. Ortaya çıkan bu soyut ifade ve anlattığı hikayeler, aslında, ruhun bedeni terk edip maddenin aslına dönmesinden çok, geri dönüşümü olmayan başka bir öze, oradan boyuta ve onun konularına, fantastik bir öte-evrene sonsuza dek geçişidir.
Ayrıca bu durum, işlerin tek üretim olması gerçeğini beraberinde getirir -ki bu benim tercihimdir- imaj içerisinde oluşan bir form, malzemenin özsel niteliklerinin dışında bir daha tekrarlanmaz ve ortaya çıkan iş, baskı tekniklerinin çoğaltılabilir özelliğini burada kırar, hiçbir zaman kendi ölçütlerinin katları altı veya üstü durumunda çoğaltılamaz. Bu yaklaşım pentür oluşumlarının safını tutar ve grafik anlayışın ilüstratif tavrından uzaklaşıp, işin çoğaltılamama şartını beraberinde getirir (yaşanmışın geri dönüşsüzlüğü).
Sonuç olarak bu işler, gerçek ve gerçekötesi durumları, benliğin ve ruhun plastik bir dile dönüşebilme özgürlüğünü özü ve geleneksel estetiği boyutunda yeniden yapılandırıp, var olduğu düşünülen ruh ile beden arasındaki boyutsal geçişi ifade problemine farklı bir bakış yolu olarak da algılanabilir
Ansen Atilla